Ad, tüzel yahut gerçek kişiyi toplumdaki diğer kişilerden ayıran ve onu tanıtmaya yarayan işarettir. Ad aynı zamanda bir kimseyi diğerlerinden ayırmak yoluyla “belirtici” bir işleve ve toplum açısından da “düzenleyici” bir işleve sahip olduğundan hukuk düzeni tarafından korunmuştur. Bu sebeptendir ki ad, Türk Medeni Kanununda ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Medeni Kanun uyarınca ad, mutlak bir hak ve aynı zamanda bir kişilik hakkı olup kişi ile bağlantılı ve ondan ayrılmaz bir özellik taşıdığından kişiliğin korunması kapsamına dahildir. Gerek kamu hukuku gerekse özel hukuk bağlamında sosyal düzenin korunması adına kişinin adını seçme yahut değiştirme özgürlüğüne bazı sınırlamalar getirilmiştir. Mesela ad, kişinin toplum içerisindeki korunan yararlarına ters düşecek, onu gülünç duruma düşürecek bir işaret olmamalıdır. Nüfus Kanunu’nun 16. Maddesi uyarınca da ahlak kurallarına uygun düşmeyen veya kamuoyunu inciten adlar konulamaz. Aynı şekilde ad kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olsa dahi kamu yararı gereği istendiği gibi değiştirilemez. Keza hiçbir çağdaş hukuk sisteminde rastgele ad-soyad değişikliği yapılamaz ve “ad-soyad değişmezliği” temel ilkedir. TMK 27. Maddesi uyarınca da “Adın değiştirilmesi ancak haklı sebeplere dayanılarak hakimden istenebilir.” Yani kişi Nüfus kanunu 15. Maddesi gereği anne babası tarafından kendisine konulmuş olan adı ancak haklı sebeplere dayanarak değiştirebilir. Bu haklı sebepler kişinin adının gülünç yahut toplumda kötü şöhrete sahip bir ad olması, telaffuzunun zor olması gibi objektif sebepler olabilirken kişi adını sübjektif sebeplere dayanarak da değiştirme hakkına sahiptir. Örneğin ad kişinin geçmiş bir travmasına dayanabilir veya kişi çevresince başka bir adla tanınıyor, çağırılıyor olabilir. Bu sebeplerle isim değişikliği ancak dava yoluyla yapılabilmektedir. İsim değişikliği davası Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda bir çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmiş olsa da özel bir kanun (Nüfus Hizmetleri Kanunu) ile de düzenlendiğinden; işbu özel kanunun 36. Maddesi gereği Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılır. Yargıtay 17. hukuk dairesinin 20.02.2024 tarihli ve 2014/1591 esas sayılı kararında da HMK hükümlerinin özel kanunlarda hüküm bulunması halinde uygulanmayacağı gerekçesiyle isim değişikliği davasının sulh hukuk değil asliye hukuk mahkemelerinde görüleceğine hükmedilmiştir. Yani davacı ikametgâhındaki yer Asliye Hukuk Mahkemesine başvurarak ve haklı sebeplere dayanarak bu davayı açabilmektedir. Bu dava açılırken nüfus kayıtları haricinde özel bir evrak gerekmemekle birlikte kişinin sübjektif nedenlerine bağlı olarak mahkemeye başkaca evrak yahut tanık sunması mümkündür. Aynı zamanda kişinin adından kaynaklı yaşadığı sosyal bir karışıklık iddiası varsa bunu da kanıtlayan belgelere dava dosyasında yer vermesi şarttır.